|
GEÇ TUNÇ ÇAĞ'DA EGE, ANADOLU VE DOĞU AKDENİZ'DEKİ DEVLETLER VE SİYASİ DURUM Bugün için elimizdeki yazılı ve arkeolojik verileri değerlendirdiğimizde, MÖ 1700 ile 1200 yıllan arasındaki Geç Tunç Çağ'da, Ege ve Doğu Akdeniz çevresindeki ve Anadolu'daki toprakların birçok ileri feodal toplumlar tarafından yönetildiğini görmekteyiz (Lev. 1. 2). Batıda, Ege Havzası'ndaki Kıta Yunanistan (Hellas)'da, küçük ama zengin ve etkili krallıklar, adını en ünlü kentleri olan Mycenae'dan alan Myken (Akha) uygarlığını yaratmışlardı. Dönemin sonlarına doğru üstünlüğünü Mikenlere kaptırsa da, Ege'de II. bin yılın en önde gelen ve zengin deniz krallığı, Girit'in Minos uygarlığıydı. İç Anadolu, Kızılırmak Nehri yayı içindeki Hattuşaş'ta ikamet eden Büyük Kral'ın Hitit Devleti tarafından yönetiliyordu. Anadolu'nun güneyinde, merkezi Habur Nehri Vadisi olmak üzere Kuzey Suriye ve kısmen Filistin'de Mitanniler, bölgenin ve dönemin en büyük siyasal varlıklarından biriydi. Mezopotamya'da Babil ve Asur Devletleri ile Suriye ve Filistin'de ise aristokratlar ve daha küçük kabile reisleri tarafından yönetilen çok sayıda devletler mevcuttu. Aynı dönemde, Mısır'da ise Yeni Krallığın firavunları, Abu Simbel, Karnak ve Luxor'daki meşhur tapınakların yapımına başlamışlardı. Tüm bunlara ek olarak, Adriatik Denizi'nden Pers Körfezi'ne değin uzanan bu devletler arasındaki bazı bölgelerde, örnekse Hitit Krallığı ile Myken Krallığı arasında kalan Batı Anadolu'da olduğu gibi çeşitli kent devletleri, kabileler ya da halk grupları kimi zaman büyük egemen devletlerden bağımsız bir politika sürdürebilmişlerdir. Geç
Tunç Çağ'ın Ege'deki büyük siyasi birimlerden Minos, yaklaşık MÖ
15. yy ortalarından başlayarak denizlerdeki daha önceye varan ticari
ve siyasi egemenliğini yitirmişti(2).
Minos uygarlığının bölgedeki etkin yerini, MÖ 1400 - 1200 yıllan
arasında deniz egemenliğini ellerinde tutan Hellas'taki Myken Akhaları
almıştır"(3).
Gerçekte Mykenler, daha MÖ 2. bin yılın ortalarından başlayarak Doğu
Akdeniz ve Anadolu kıyılarında ticaret kolonileri kumaya başlamışlardı.
Arkeolojik kanıtlara göre MÖ 16. yy'da Miletos'ta yerleşmiş olan ve
Homeros'ta "Akhaioi" adı altında anılan Akhalar, yani
Mykenler'in izlerine. Batı Anadolu kıyısındaki Miletos, Ephesos, Müskebi,
Colophon, Smyrna, Klazomenai gibi merkezlerde rastlanmıştır(4)
Bu durum, göç öncesi dönemde, başka bir deyişle Geç Tunç Çağ'ın
sonlarında, koloniler kurmak üzere Batı Anadolu'ya gelen Mykenler'in
varlığına ve belki de MÖ 14. yy ve 13. yy Hitit kaynaklarında sözü
edilen ve bu çalışmada da sık sık adına rastlayacağımız "Ahhiyava
Krallığı"na(5)
işaret eder. Ancak bu güçlü ve dinamik uygarlık 13. yy'ın sonlarına
doğru yayılma güçlerini ve .Akdeniz'deki ticari girişimlerini
yitirmiş bir durumdaydılar. Aynı çağda, Anadolu'nun batısındaki bir diğer uygarlık. Kuzeybatı Anadolu ve hatta tüm Küçükasya'nın dönemindeki en meşhur ve destansı kenti olan Troia VI (MÖ1800 - 1275)'dır. Hitit ve Myken uygarlıkları ile çağdaş bu yerleşmede yazı bilinmemekle birlikte, kültür yüksek bir düzeye ulaşmıştı. Troia VI nın son. yerleşim katı olan VI h'de, Homeros'un Ilyada ve Odysseia destanlarında konu ettiği, Priamos'un ünlü kenti bulunuyordu(6). Daha önceleri yalnızca Orta Anadolu bölgesindeki bir güç olan Hitit Krallığı, MÖ 14 yy. ile birlikte büyük bir imparatorluğa dönüşmüş ve bu imparatorluğun sınırları artık çekirdek bölge olan Kızılırmak yayı içindeki topraklan aşmıştır. Bu ivmeyle birlikte Mitanni Krallığı etkisindeki Kuzey Suriye'nin Hititler'in egemenliği altına girmesiyle, Önasya'da iki büyük ve belirleyici güç ortaya çıkmıştır: Hitit İmparatorluğu ve Mısır Krallığı. İki ülke arasında, Güney Suriye'deki Kadeş kentinde MÖ 1286/5 yıllarında yapılan savaş, uzun yıllardır aralarında devam eden Suriye'ye hakim olma savaşımına son noktayı koymuştur. Suriye, biri kuzeyde Hitit, diğeri de güneyde Mısır egemenliğinin oluşturduğu iki bölgeye ayrılmıştır. Dönemin ve Yakındoğu'nun en önemli siyasi gelişmesi sayılabilecek bu savaşın anlatıldığı Mısır kayıtlarında geçen bazı ifadeler, bizim için en az bu olay kadar önemlidir. Bu kayıtlarda, Hititler ve onların bağlaşıklarından bahsedilir. Batı Anadolu'dan Arzawalılar ve Lukkalar, kuzeydoğudan Kaşka boylan, güneyde Kizzuvvatna, Halep, Ugarit ve bizzat Kadeş'ten gelen birliklerden ve tüm bunları II. Ramses'in ordularının yenip, Hitit kralını ateşkese mecbur ettiğinden söz eden yazıtlar, göç olayı öncesinde MÖ 13. yy'da, Anadolu'daki siyasi güçleri ve bağlantılan anlayabilmemizi sağlarlar(8) Ancak, Ramses'in bu savaşı aktarış biçimi çok kuşkuludur. Bu olayı anlatan Hitit metinlerinde ise, Mısırlılar yenilmiş ve Hitit Kralı II. Muwatalli büyük bir savaş kazanmış olarak gösterilir(9). Görüldüğü gibi her iki devletin yazılı kaynaklan da, bugün bizim gerçekliğini kuşkuyla karşılayacağımız ifadeler içerirler. Kadeş Savaşı'ndan sonra Mısırlılar geri çekilmiş ve Amurru, Kadeş ve Şam çevresindeki yöre olan Apu, Hitit egemenlik alanına girmiştir(10). Geç Tunç Çağ'da Hitit Krallığı ve Mitanni Devleti'nin doğusunda, Kuzey İrak'ta ise yeni bir güç olan Orta Asur Krallığı ortaya çıkmaya başlar. Bu krallık, Mısır ve Hitit etkinlik alanlarını doğrudan ilgilendirmese de, her iki krallıkla da ilişki içindeydi. Mısır'ın egemen olduğu bölgelerle ilişki içinde olan bir diğer güç ise Kassit egemenliğindeki Babü'dir(11) MÖ 14. yy'da, Levant'ta, batıdan gelen yeni bir halk iki yüzyıl boyunca Akdeniz'in doğu yarısındaki tüm ticareti ve pazan ellerinde bulundurmuştur. Bu yeni halk Mykenler'dir ve yalnızca ticaret yapmakla kalmamış, Kenan (Canaan, bugünkü İsrail, Şam bölgesi ve Lübnan'ı içine alan bölge) kentleri içinde tüccarlık kurumunu da yerleştirmişlerdir. Mykenler, özellikle Kuzey Suriye'deki Ugarit ve AJalah'ta yoğundular ve MÖ 13. yy ile birlikte etkin bir biçimde Kıbrıs'ta da ticari aktivitelerde bulunmuşlardır(12) Doğu Akdeniz'deki Ugarit kenti görünüşte Mısır'a bağlıydı, ancak Hitit yetkisine de boyun eğmişti. En parlak dönemini MÖ 2. bin yılın ikinci yarısında yaşayan bu önemli ve zengin liman şehri, ticari becerilerinin yanında, Hitit ve Mısır yetkililerine karşı Ugarit yöneticilerinin politik cambazlıklarıyla da ünlüydü(13). Yakındoğu'nun en büyük siyasi güçlerinden Mısır'da, Hyksos Dönemi'nden sonra (MÖ 1650 - 1551) 18. Sülale yönetiminde Yeni Krallık başlar (MÖ 1551 - 712). Yeni Krallık ile birlikte, kuzey komşularla olan geleneksel ticari ilişkiler tekrar gelişmeye başlar ve bütün politik güçlerle diplomatik ilişkiler geliştirilir. Aynı dönemde Mısır'ın Kenan bölgesine doğru yaydım politikası izlemeye başladığını ve bunun sonucu olarak Thutmosis 111 (MÖ 1490 - 1436) Krallığı zamanında, bu bölgenin Mısır tarafindan alındığını bilmekteyiz. Thutmosis III'ü takip eden firavun Ramses II (MÖ 1290 - 1223) döneminde, Mısır'ın yayılım politikası Suriye'yi de içine alacak şekilde en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Bu aynı zamanda Mısır'ın politik güç olarak yayılımının da sonu olmuştur. Mısır, karşısında Hitit Krallığı'nın askeri gücünü bulmuştur(14). Ege
dünyası, Anadolu toprakları ve Doğu Akdeniz'in sakinlerinden oluşan
bu çeşitli büyüklük ve güçteki devletler, birbirleriyle zaman
geliyor müttefik oluyorlar, diğer bir zamanda ise savaşıyorlardı. O
dönem için yazıyla desteklenen bir saray yönetimi siyasi sistemin
tipik bir özelliğiydi. Hemen hemen hepsinde otokratik (baskıcı) yöneticiler
profesyonel orduları idare ettiler ve ülke içinde ve dışında
ekonomik firsatlan kendi çıkarlarına göre kullanmayı başardılar.
Birçoğu, oldukça üstün kalitede mal üretimi yapabilen sanat kollarında
uzmanlaşmış ve çok iyi gelişmiş sosyal yapılara (hiyerarşi)
sahipti. Bu durum Doğu Akdeniz'in hemen her yerinde ülkelerarası
ticareti kamçılamıştır. O dönemin ve politik güçlerin arasında
bir başka önemli gerçek ise, tüm bu devletlerin ortak ekonomik çıkarlarının
çoğunlukla Yakındoğu'nun ticaret yollarının kavşak noktası olan
Kuzey Suriye ve Filistin sahillerinde odaklaşmasıydı(15). Genel bir çerçevesi çizilen bu politik oluşum, eldeki verilere bakılırsa MÖ 1200 yıllarında birden bire dağılmıştır. Bu dönem aynı zamanda Geç Tunç Çağı'nın sonunu getirmiş ve "Demir Çağlar"ın başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bunu takip eden dönem ise, Ege Havzası ve Anadolu'da Fırat'ın batısında yazılı kaynakların bütünüyle susması nedeniyle, farklı bölgelerde farklı süreçler halinde yaşanmış olan 'Karanlık Çağ' olarak da anılmıştır(16). Yukarıdaki tanıma göre, Anadolu'nun orta ve batı bölümlerinde "Demir Çağlar"in başlangıcı, seramik malzemeden çok sözü edilen "Deniz Kavimleri" felaketi ve bu felaketin izleri ile simgelenmektedir. Buna karşın, Fırat Nehri'nin doğusunda kalan Doğu Anadolu topraklan ve özellikJe Van Gölü Havzası için durum aynı değildir. Bu yöredeki arkeolojik malzeme ve bölge tarihiyle ilgili yazılı kaynaklar, bu bölgede mutlak bir "Karanlık Çağ" yaşanmadığını gösterir. Batı ve Kuzeybatı İran ve Doğu Anadolu'da, Erken Demir Çağlar'ın başlangıcını (Demir Çağ I ) simgeleyen olay, bu yörelere ilk Iranlılar'm gelişi ve buralarda "gri seramik"in ortaya çıkışı ile belirlenir. Bu tarih ise MÖ 1450 - 1400 yıllarıdır "(17)
|
|
![]() |
Anasayfa|Ark.
Linkleri|
ONERINIZ | UYEOL |
MITOLOJI
| FORUM | GEZI tasarım www.arkeolog.org design @rzawa |